İclal Aydın Sözleri

Sevinçlerim oluyordun ara sıra. Sen hiç bilmiyordun.

Acaba uzakta olması mıdır onun en büyük cazibesi? Mesafe midir acaba onu her an özlenen bir düşe çeviren?

Sadece ‘sevilmek’ harekete geçirir donmakta olan bir kalbi. Ve hızla çarpan bir kalptir her seferinde,dünya üzerindeki onca güzel şeyin sebebi. Yani, sızlayan yerinden sevmeye başlamalı bir insanı. Sevdiği kadar da sevilmektir zaten bir acının yara bandı.

anımda mutsuzsan eğer, benden uzakta mutlu ol.” diyebilecek kadar seviyorum seni.

Onca zamanın üstünde eskimeyen bir düşüncesin şimdi; İnsan her gün anımsar mı aynı gözleri ?

İşte böyle sevgili. Biz artık seninle haritada iki küçük su lekesi, Hiçbir nehir kavuşturamaz bizi.

Bir bilek işi. “İnsanları yokluğunuzla tehdit etmek, davranış alışkanlığınız olmasın. Bir gün kendi arzunuzla oluşturduğunuz yokluğun sonuçlarıyla kendiniz yüzleşmek zorunda kalırsınız.

Sana uzak kentlerden birinde zamanın bir yerinde seni ve senli günleri anımsattı aksam güneşi. Onca zamanın içinde eskimeyen bir düşüncesin şimdi.

Susmak da aşkın yollarından biriymiş. Bunu öğrendim. Susulmuş çok aşkım yok ama aşktan sustuğum çok hikâyem var desem…” Senin Adın Bile Geçmedi.

İhanet bağışlanamaz, Geçiştirebilir belki ama iğrenç yüzü, Belleğe o kadar derin çizgilerle kazınır ki, Unutmak için ölmek gerekir.

Aşk; vazgeçmektir gözlerinden.Geceleri ansızın nedensiz uyanmaktır uykularından, usul usul ağlamaktır. Aşk; birgün anahtarın ters döneceğine inanıp ışığa kavuşmayı özlemektir. Aşk; buralardan öylece çekip gitmek ve sonunda kendine bir gül vermektir. Acını içine alıp, göz damlalarını tutup, güçlü olmaya çalışmaktır.

Sana güzel bir yaz günü gelmiştim. Karlı bir sabahta gidiyorum. Beş mevsim yaşamışız beraber, Beş mevsim bir “iç denizi” karartmaya yetti. İşte böyle sevgili. Biz artık seninle haritada iki küçük su lekesi. Hiçbir nehir kavuşturamaz bizi.

Sen en çok beni severdin ya.
En çok beni köle yapmışsın kendine.

Mevsimler değişiyor ve büyüyorduk
dönemeçler geçiyor, köprüler göze alıyor ve bazen, tekin olmayan suların üzerinden atlıyorduk. Cesurduk!

Önceden olsa bırak gitsin, aşk tek kişilik derdim. Kimi sevdiğin önemli değil, önemli olan sevme becerin derdim… Artık öğrendim ki; kimi sevdiğin önemliymiş. Uzun yolu göze alamayana kelebek olunmazmış. Nefesi yetmeyenle dipte hazine aranmazmış. Aşkın ibadetini bilmeyene bayram bağışlanmazmış.

Her hikâye biriciktir, biliyorsun. Ama her hikâyenin kanı kendi damarları içinde akarken başkalarının rüzgârını, yağmurunu ve ne yazık ki kurşununu da isabet alır kimi zaman.

Aşk, ölümsüz olmak istediğin bir savaş meydanı. Bir Cihan Kafes

Kırılgan olmak iyidir. Hala içine kan akan bir kalp taşıyorsunuz demektir.

Zenginlik varlığından mutluluk duyabildiğin her şeydir.

Seçtiğimiz hayatlar mı bunlar.. sectiklerimiz mi? Bunca yokluk, bunca kırıklık, bunca acı, seçtiklerimiz evet.

Çocukken bir tek ince hastalıktan ölünür sanırdım. Dilini ve yönlerini bilmediğim bir ülkede Metroların rüzgârında anladım hasretten de ölünebileceğini ve gördüğüm her boş alana eksiksiz çizebileceğimi özlediğim her bir şeyi. Beni yabancı sayarken aslında bana yabancıların yüzlerinde tanıdım kendimle bir başıma kalmayı. Çocukken  bir tek ince hastalıktan ölünür sanırdım. Hasretten de ölünürmüş anladım.

Daha uyanmamalıydık masallardan.Ne zaman bitti o eşsiz ormanlar, yollar? ne zaman ayrıldı yolları şehzade ile ipek kızın? ve ne zaman vazgeçti yakışıklı prens yüzyıl uyuyan güzeli uyandırmaktan? Ne zaman yoruldu aladdin lambasını ovmaktan? iyilik perileri, sevimli cinler şimdi neredeler? Daha uyanmamalıydık.

Daha uyanmamalıydık…Masallar hep o renkte ve aynı inandırıcılıkta kalmalıydı kalbimizde.Bir şey oldu, bir yerlerde.Büyüdük mü küstük mü birşeylere ne; inanmaz olduk masallara.

Şimdi bunları anlatsa sana birileri kim bilir ya da boşver bilme en iyisi.

Bir ayrılığın, uzun bir yola çıkmanın, bir şehre son kez bakmanın burukluğu ile baş etmeyi öğrendim sonunda.

Sonra, kendinden başkasını düşünmeyenleri, kendi öfkesinde boğulanları ve yalancıları tanıyacaksın. Aşkı tanıyacaksın bir gün.

Ve dizlerimizi kanatmamıştı henüz hayat. İnanıyorduk, duruyduk, saftık, çocuktuk. Şimdi anlatacak bir masalımız bile yok, bir köşesine sığınacak.

Öğrendiğim çicek adlarına yenilerini ekledim, En çok fesleğeni, çoban heybesini, aksam sefasını sevdim. Seni beklerken çok sey öğrendim.

Umarım uzun bir yoldur bu. Ve umarım bugüne dek karşımıza çıkanlardan ibaret değildir yaşam ve yaşamı yaşam kıldığına inandığımız aşk.

İnsan bu yüzden ağlıyordu. Sevenleri kendisini yaraladığı ve kendisini yaralayanları sevdiği için ağlıyordu.

İki türlü dil yarası var ..İlki ; kendi dilinde şarkı söyleyip ağıt yakamamanın açtığı hançer yarası.. İkincisi ise ; sevdiklerinden dökülen sözlerin bıraktığı kağıt kesiği.

Seni özlemek, üşümek gibidir soğuk bir akşam üstü, yağmurun altında yürümek gibi sırılsıklam, titreye titreye. Sıcak bir yer bulup sığınmak istersin ya hani, öyle ihtiyacım var işte, yüreğine sığınıp, nefesinde ısınmaya.

Aklıma her düşüşünde, yüreğimde öyle bir deprem oluyor ki bütün duygularım yıkılıyor, geriye büyük bir enkaz kalıyor. Yıkılmayan tek bir duygu buluyorum ardından ki bu hep aşk oluyor ve sadece sana koşuyor!

Fırtına herkesin başında eser ama sadece bazılarının çiçekleri dökülür.

Acaba uzakta olması mıdır onun en büyük cazibesi?Mesafe midir acaba onu her an özlenen bir düşe çeviren?

Her hikaye biriciktir, biliyorsun. Ama her hikayenin kanı kendi damarları içinde akarken başkalarının rüzgarını, yağmurunu ve ne yazık ki kurşununu da isabet alır kimi zaman.

Ne zaman eskiyor sevgiler? Ödenen bedellerin acısı geçince mi?

Masallar hep o renkte ve aynı inandırıcılıkta kalmalıydı kalbimizde.Bir şey oldu, bir yerlerde.Büyüdük mü küstük mü birşeylere ne; inanmaz olduk masallara.

Saçlarını izliyordum uzaktan, kulağının arkasına düşüşü ve burnun, herkesten başkaydı işte.

Sana uzak kentlerden birinde zamanın bir yerinde seni ve senli günleri anımsattı akşam güneşi.

Aslında bu bir avuntuydu. Çok canım yanıyordu. Gördüklerimden ve göreceklerimden. Yalan, ihanet, riya, çaresizlik… Geçtiğim yollar ve ezdiğim kumlar hâlâ gölgemi taşıyorlar. Benim kanayan dizlerim yoktu hayatta bir tek, benim de kanattıklarım vardı elbet. Kendim avunurken baktım ki avutuyorum. Ben aslında tüm sözlerimi kendime yüksek sesle söylüyorum.

Nasıl özlüyoruz geçmişi. Neden özler ki insan? Hele birde mutsuz bir çocuksanız. Çocuktuk çünkü. İnanıyorduk. Köprüler geçmemiş, aldatmamış, aldatılmamış, bedeller ödememiş, ayrılık ve hasret mektupları okumamıştık. Ve dizlerimizi kanatmamıştı henüz hayat. İnanıyorduk, duruyduk, saftık, çocuktuk. Şimdi anlatacak bir masalımız bile yok, bir köşesine sığınacak.

Ah nasıl eskiyor her şey anne, nasıl eskiyor. Eskilerimi de atmaya kıyamıyorum. Seni çok özlüyorum. Bana yasakladığın bahçeler, sana da mı uzaktı hep? Gidemeyişine ağladın mı sende? Ne zaman eskiyor sevgiler? Ödenen bedellerin acısı geçince mi? İşte böyle,kalbimde bir acı. Şarkılar seni söyler.

Cay demleniyor demleniyor, demleniyor. Kederim mutfağın her yerine yerleşiyor. Ah nasıl eskiyor her şey anne, nasıl eskiyor.

 

Bunlar da hoşunuza gidebilir...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

akun slot gacor
mega sloto
bandar togel online Slot Gacor slot88 maxwin slot resmi thailand slot resmi thailand
slot gacor
https://maspasha.com/
slot gacor
https://punchermedia.site/
https://bkpsdm.tanahlautkab.go.id/galaxy/
max88
https://143.198.234.52/
sonic77
https://159.223.193.153/
http://152.42.220.57/