Oğuz Atalay Sözleri
Onunla ne zaman lades oynasak hep o kazandı. Kalbimdeyken nasıl aklımda derdim.
Son bir şans daha verme, sevgine layık olmayana. Merak etme, aşk yürek işidir ve yüreği olmayanın kalbi kırılmaz nasılsa.
Cam kırıkları gibidir bazen kelimeler; ağzına dolar insanın. Sussan acıtır, konuşsan kanatır.
En tehlikeli kelime ama’dır. Önceden söylenen her söylemi veya kelimeyi öldürür! Mesela, seni seviyorum ama gibi…
Yalnızlığına iyi bak, sahip çık. Kaç kişinin emeği var onda kim bilir?
Hep geçer diyorlar ya Olric. Sence geçer mi? Geçer elbet efendim; bazısı teğet geçer, bazısı deler geçer, bazısı deşer geçer, bazısı parçalar geçer. Ama mutlaka geçer
Hayatımın başı ve sonu belliydi; hiç olmazsa ortasını kaçırmamalıydım.
Çok yükseğe çıkamam; bende yükseklik korkusu var. Kimseyi yarı yolda bırakamam; bende ‘alçaklık’ korkusu var.
Ne zaman hayata tutunmaya çalışsak, hep mahrem yerleri geldi elimize.
Artık gelecek planlarımı hayattan gizli yapıyorum. Sanki hayat, işini gücünü bırakıp planlarımı bozmak için her şeyi yapıyor.
İyi geçinmek iki kişinin kusursuz olmasıyla değil, birbirlerinin kusurlarını hoş görmesiyle olur…
Beni anlamalısın çünkü ben kitap değilim, çünkü ben öldükten sonra kimse beni okuyamaz, yaşarken anlaşılmaya mecburum.
İçimden şehirler geçiyor, sen her durakta duruyor, inmiyorsun.
Ne ölmek nefessiz kalmaktır; ne de yaşamak nefes almaktır. Yaşamak; sevilmeyi hak eden birine yaşamını harcamaktır.
İki kadına adamak istiyorum hayatımı. Biri “erkeğim” desin bana, diğeri sadece baba.
Başkalarının yaptıklarını silmeye çalıştım; mürekkeple yazılmışlar oysa. Ben kurşun kalem silgisiydim, azaldığımla kaldım.
Beklenen hep geç geliyor; geldiği zaman da insan başka yerlerde oluyor.
Hayatta silgim hep kalemimden önce bitti. Çünkü kendi doğrularımı yazacağım yere, tuttum başkalarının yanlışlarını sildim.
Nedensiz ve sebepsiz sevdim seni. Çünkü bir sebebi olsa, aşk olmazdı bunun ismi.
İnsan seviyorsa kaybetmekten korkar. Kıskançlık da bir kaybetme korkusudur. Kıskanmıyorsa eğer; yeterince sevmiyordur.
Yalnızlığı çok seversek, bir gün o da çekip gider mi?
Hayır, dostum ben en acıklı anlarımda bile güldürücü sözler bulan bir insanım, kendime acımam bundandır.
Zaman her şeyin ilacıysa, fazlası intihara girmez mi?
Şimdi al yalnızlığımı ört üzerine Olric. Belki o vakit bırakıp her şeyi. Gelirim bir yerlerden başlamak için yeniden…
Ben ölmek istemiyorum. Yaşamak ve herkesin burnundan getirmek istiyorum.
Sigarayı bırak artık diyordun ya bana, ben de bırakmıyordum. Çünkü senin, benim için üzülüyor olmana içten içe seviniyordum.
Kimseye göstermem üzüntümü. Gündüz gülerim, geceleri yalnız ağlarım.
Bize öğretilen her söze inandık, yasaktır dendi kandık, hep girilmez levhalarına aldandık, bu tutulan yol yanlıştır bize.
Zaten senin ‘hiçin’ fesat…
Fotoğraf çekilerken, nedense kendimizi gülümsemek zorunda hissediyoruz Yani aslında ona bile mutluluk oyunu oynuyoruz.
Herkes birikmiş bizi seyrediyor. Dağılın! Kukla oynatmıyoruz burada. Acı çekiyoruz.
Öyleyse, ben de hayatımın sonuna kadar aynı yerde kımıldamadan oturacağım. Herkes istediği kadar koşsun. Beni anlayacak insan, oturduğum yerde de beni bulur…
Hiç kimseyi anlamıyorum. İnsanların arasına karışıp onlara uyduğum için de kendimden nefret ediyorum.
İnsan nedir bilir misin Olric? Nedir efendimiz? Ağaçları kesip onlardan kâğıt yapan sonra da o kâğıtlara “ağaçları koruyunuz” yazandır.
Kafam cam kırıklarıyla dolu doktor. Bu nedenle beynimin her hareketinde düşüncelerim acıyor.
Bir yerde söz biter. İki kişi karşılıklı kendini tekrarlamaya başlar. Yeni başlayan ilişkiler bile eskir böylece. Hemen kaçacaksın ki aklın orada kalsın.
Kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım; kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım.
İlk çekingenlikler ne kadar tatlıdır. Oysa insan, bu beceriksizlikleri bir an önce yenmeye çalışır. Bütün gücüyle büyüyü bozmak, buzları kırmak için uğraşır.
İnsan çok sevdiği halde neden her defasında terkedilir. Ve beklenenler, neden hep vazgeçildikten sonra gelir.
Yemek koyulurken, “Bu kadar yeter” dedikten sonra mutlaka bir kaşık daha yemek koyan kişiye ‘anne’ denir. Ve o her şeye değerdir.
Koca bir ömrü harcamak dedikleri gerçeğin altını seninle çizdim ben.
Can çekişmek nasıl bir şey bilir misin Olric? Hayır efendimiz, nasıl bir şey . Ona söyleyebileceğin o kadar şey varken susmaktır Olric.
Biliyor musun Olric, benim birçok dostum var. Görüyorum efendimiz, hepsinin sırtınızda izleri var.
Ben, senin bilinçaltı karanlıklarına ittiğin ve gerçekleşmesinden korktuğun kirli arzuların, ben senin bilinçaltı ormanlarının Tarzan’ı! Yemeye geldim seni. Benden kurtulamazsın. Ben, senin vicdan azabınım!
Söyle evladım’ diye teselli ederdi annem beni. Söyle de içine hicran olmasın. Hicran oldu anne.
Oysa bazı insanlar vardır; en çamurlu yerlerden bile kolalı beyaz gömleklerini ve açık renk pantolonlarını kirletmeden çıkarlar. Böyle adamlar hayatta başarıya ulaşırlar.
Elimde değil Olric! Ne efendimiz. Elleri Olric elleri.
Oysa bizim bütün güzelliğimiz, yaşadıklarımızla düşündüklerimiz arasındaki acıklı çelişkinin yansımalarından ibaretti.
Siz bilmezsiniz albayım, insanlık tek başına kollarımda can verdi. Yanında kimseler yoktu.
Kolundaki yaralar efendim? Tutunurken öyle oldu Olric. Ya yüreğindeki yaralar efendim? Tutulurken öyle oldu Olric! Peki ya gözlerindeki suskunluk; ne efendim. Hiç dokunma. Sus Olric.
Neden yalnızlıktan şikayetçidir ki insan. Ne yani, mutlu olması için bir sevgiliye mi muhtaçtır her zaman.
Provası yok hayatın. Ne yeniden yaşamak mümkün, ne de yaşadıklarını silebilmek. Önemli olan, ilk defa değil son defa sevebilmek.
Ne zoruma gidiyor biliyor musun Olric? O’na yazdıklarımı o’ndan başka herkes okuyor.
İnsanlar bozuk para gibidir. İki seçenek vardır; yazı ya da tura. Bir yüzünü gösterirken bize diğer yüzünü zaman gösterecektir.
Kimsenin yaşantısını beğenmedim. Kendime uygun bir yaşantı da bulamadım.
Şu anda, sana güzel bir söz söyleyebilmek için on bin kitap okumuş olmayı isterdim dedi. Gene de az gelişmiş bir cümle söylemeden içim rahat etmeyecek; seni tanıdığıma çok sevindim kendi çapımda.
Daha kaç kez ıskalayacağız hayatı Olric. Oklarımız bitene kadar efendim.
Beni bir gün unutacaksan, bir gün bırakıp gideceksen boşuna yorma, boş yere mağaramdan çıkarma beni. Alışkanlıklarımı, özellikle yalnızlığa alışkanlığımı kaybettirme boşuna.
Tabiat, sırlarını bakmasını bilene açıklarmış.
Tarih bir tahriften ibarettir. Tarih, geçmişten geleceğe uzanan ve bugün gördüğümüz bir rüyadır. Bütün rüyalar gibi tarih de yorumlanabilir; ama görülürken değil.
Biliyor musun Olric. Artık yalnızlığı bile çok seviyorum, sırf onun eseri diye…
Bizi başkaları anlamaz sevgi. Başkalarının aklı başkadır. Bu yüzden ikimizi hep garip bakışlarla süzmüşlerdir. Şimdi beni de garip, bakışlarla süzenler var. Ben onlara aldırmıyorum. İnsanların beni beğenip beğenmemeleri umurumda değil artık. Ben kendimi tanımakla ilgiliyim.
Seni seviyorum ve yalnız seni görüyorum. Seninle ilgiliyim başka her şeyi unutuyorum. Sözün gelişi değil bu; ben sözümün eriyim başka anlamları olsaydı sözlerimin başka anlamlara uygun kelimeler bulurdum…
Gelir mi dersin Olric. Gelmez, gelemez efendimiz. Neden Olric. Yüreği o kadar büyük sevemez de ondan efendimiz.
Sen acıyı biriktirmeyi seversin Olric. Sen biriktirmeyi seversin. Hadi devam et şimdi, kuru yaprakları. Deniz taşlarını. Gözyaşını. Sorulamamış soruları. Senden kalan sesleri. Yaşanamamış paylaşılmışlıkları. Birlikte harcamak üzere kalbinde biriktirilmiş zamanları ve hüznü. Ve özlemi biriktirmeye.
Ve yalnızlık kelimeyle birlikte yaşadı insanın içinde, kelimeler yalnızlığı anlattı ve yalnızlığın içinde eriyip kayboldu. Yalnız kelimeler dindirdi acıyı ve kelimeler insanın aklına geldikçe yalnızlık büyüdü, dayanılmaz oldu.
Neden sadece bir hayal ürünüsün Olric. Siz gerçeksiniz de ne oluyor efendimiz.
Bu düzmece oyun sona ermeli. Kendi benliğimizi bulmalıyız. Yol verip yakarmaktan vazgeçmeliyiz. Rüyalarımızı gerçekleştirmeye çalışmamalıyız, gerçekleri rüya yapmalıyız. Çelişiksiz dikensiz ve düzgün rüyalarımızı yaşamalıyız. Sözümüzün eri olmalıyız: kırılacak kafaları kırmalıyız. Bize acınmadığı için acımamalıyız.