Fahrenheit 451 – Ray Bradbury Sözleri
Belki kitaplar bizi mağaradan biraz çıkarabilir
En büyük aptallar biraz akıllı olanlardır.
Kitaplarda bir şeyler olmalı…hayal edemeyeceğimiz bir şeyler
Cehaletini gizlersen kimse sana vurmaz ve asla öğrenmezsin.
Hata yapmaktan korkuyorsun. Korkma. Hatalardan fayda sağlanabilir.
Bir kitap, dolu bir tabancadır. Yak onu, silahın mermisini al
Bir kitabın iyi veya kötü olduğunu kapağına bakarak söyleyemezsin, dedi.
Kitaplar bize ne tür eşekler ve aptallar olduğumuzu hatırlatmak içindir.
İnsanlara güvenemezsin,işin pis yanı da bu.
Mutlu değildi. Mutluluğunu maske gibi takıyordu
İnsanlar daha çok meşaleye benzerdi, bir esintiyle sönene dek yanarlardı.
Dünya her türde ve her boyutta yanışlarla doluydu.
Kendimi daha yorgun hissetmeme neden olma.
Hâlâ deliyim . Yağmur iyi hissettiriyor,yağmurda yürümeye bayılırım
Eğer bilgisizliğini saklarsan kimse sana vuramaz, ama hiçbir zaman öğrenemezsin.
Teorinin cehenneme kadar yolu var,” dedi Montag. “Bu şiir.
Aptal boş bir kadının yanında,aptal boş bir adam.
Merak etmişimdir çoğu kez, Tanrı bizim donattığımız haliyle öz oğlunu tanır mı, bu arada donattık mı yoksa soyup soğana mı çevirdik ayrı bir konu.
Birilerinin benimle konuşmasını yarım ömür boyu, titreyerek bekledim. Kimseyle konuşmaya cesaret edemedim.
Eh, on yedi yaşındayım ve deliyim,” dedi kız. Amcam bu ikisinin hep el ele gittiğini söyler.
Bircok sey hakkinda neden diye sorarsan ve bunu surdurursen,sonunda epey mutsuz olabilirsin
Ölse bile, az önce farkettim, üzüleceğimi sanmıyorum. Bu doğru değil. Bende bir bozukluk olmalı.
Anayasa’nın dediği gibi, herkes hür ve eşit doğmaz ama herkes eşit hale getirilir.
Anaokulundan üniversiteye, sonra da tekrar anaokuluna; entelektüelliğin son beş yüzyıl veya daha fazlasındaki gidişatı bu işte.
Bu kitap bir şeyleri umursamakla ilgilidir. Kitaplara yazılmış bir aşk mektubudur, ama bence bir o kadar da dünyaya yazılmış bir aşk mektubudur.
insanların uğruna canlarını feda etmeyi göze aldığı bu kitapların içinde ne vardı? Gerçeklerin farkına vardıktan sonra bu karanlık toplumda artık yaşanabilir miydi? “
İsa’dan önce Anka adı verilen lanet, saçma bir kuş vardı. Her birkaç yüzyılda bir, bir odun yığını kurup kendisini yakardı. İnsanın ilk kuzeni o olmalı.
Bununla birlikte, çağımız kullanılıp atılan kağıt mendil çağı. Burnunu bir kişiyle sil, buruşturup at, başka birini al, sil, buruştur, at. Herkes bir diğerinin eteğine siliyor.
Kimsenin kimseye ayıracak vakti yok artık. Sen bana katlanan çok az kişiden birisin.
Sayımız çok fazla,diye düşündü. Milyarlarcayız ve bu çok fazla.Kimse kimseyi tanımıyor.
Belki kitaplar bizi yarım da olsa mağaralaramızdan çıkartabilirler. Belki bizi, aynı çılgın yanılgılara, hatalara düşmekten alıkoyabilirler.
Aslında arada sırada rahatsız edilmemiz gerek. En son ne zaman gerçekten rahatsız oldun? Önemli bir konuda, gerçek bir konuda?
Sürücülerin çimenlerin, çiçeklerin ne olduğunu bilmediklerini düşünürüm bazen; çünkü onları asla yavaş giderken görmezler
Her şeyin bir mevsimi vardı. Evet. Yıkmanın bir zamanı ve yeniden yapmanın bir zamanı. Evet. Susmanın bir zamanı ve konuşmanın bir zamanı.. – Ray Bradbury
Artık kimse dinlemiyor. Duvarlarla konuşamıyorum, çünkü bana bağırıyorlar. Karımla konuşamıyorum; duvarları dinliyor. Söylemem gereken şeyleri birilerinin duymasını istiyorum sadece.. – Ray Bradbury
Bir insanın siyasi açıdan mutsuz olmasını istemiyorsan, bir meseleyi iki farklı açıdan sunma ki kaygılara kapılmasın;tek bir açıdan sun. Daha da iyisi,hiçbir açıdan sunma.
Düğmenin yerini fermuar alır ve insan şafakta giyinirken düşünmeye, felsefi düşüncelere dalmaya ve dolayısıyla da melankolikleşmeye ayıracak bir saat bulamaz olur.
Bir kadının yanan bir evde kalmasına yol açtıklarına göre, kitaplarda bir şeyler olmalı… Hayal edemeyeceğimiz bir şeyler;orada bir şeyler olmalı. İnsan bir hiç uğruna kalmaz.
Kitaplarda bir şeyler olmalıydı, hayal edemeyeceğimiz şeyler, kadının yanan bir evde kalmasını sağlayacak bir şeyler; orada bir şeyler olmalı. Bir hiç için kalmazsın
Bütün olanlar birkaç kısa gün için çok fazlaydı, aslında bir yaşam boyu için bile çok fazlaydı.
Fakat tanıdığım herkes bağırıyor vahşiler gibi,dans ediyor ya da birbirini dövüyor. Dikkat ettin mi bu günlerde insanlar birbirlerini nasıl incitiyorlar?
Bir arkadaşlığın tam olarak hangi anda kurulduğunu bilemeyiz. Nasıl bir kap damla damla dolarken, son bir damla kabı taşırıyorsa; aynı şekilde, bir dizi iyilik arasından en az biri kalbi doldurup taşırır.”
Kalıtım ve ortam tuhaf şeylerdir.Aykırı herkesten üç beş senede kurtulamazsın.Okulda yapmaya çalıştığın şeyin büyük bölümü ev ortamında bozulabilir. Anaokulu yaşını bu yüzden her sene azalttık;artık neredeyse beşikten alıyoruz onları.
İnsanlar daha çok – benzetme yapmak isteyen Montag mesleğinden ilham aldı – meşaleye benzerdi, bir esintiyle sönene dek yanarlarlardı. Başka kişilerin yüzlerinin insana kendi yüz ifadesini, içini ürperten en gizli düşüncelerini yansıtması ne kadar nadirdi?
Montag durdu; ateşi tek nefeste söndürmekten korkuyordu. Ama ateş oradaydı ve Montag çok uzaktan, ihtiyatla yaklaştı. Ateşe çok yaklaşması neredeyse on beş dakika sürdü, sonra da durdu ve gizlendiği yerden ona baktı. O küçük hareket, beyaz ve kırmızı renk… o ateş tuhaftı, çünkü Montag için farklı bir şey ifade ediyordu.
Yakmıyordu, ısıtıyordu.
Sonra yirminci yüzyılın başlarında sinema doğdu. Radyo, televizyon. Artık kitleleri olmaya başladı. Kitleleri olunca, basitleşmeye başladılar. Önceleri kitaplar birkaç kişiye çekici gelmişti, şurada, burada, her yerde. Onlar farklı olmayı göze alabiliyordu. Dünyada yer çoktu. Fakat sonra gözler, dirsekler ve ağızlarla doldu dünya. Nüfus iki, üç, dört kat arttı. Filmler, radyolar, dergiler, kitaplar bir çeşit puding hazırlama yönergesi düzeyine indi, beni anlıyor musun?